Sosyal Medya

Makale

Kahire’de bir ikindi namazı

Bayramınız mübarek olsun. Rahmet ve bereket yağmurlarında iliklerinize kadar ıslanırsınız inşaallah.

 

Bugün, daha evvel Yeni Şafak gazetesinde ve Meleklerle Omuz Omuza kitabında anlattığım bir hatırama ayırmak istiyorum köşemi.

 

Bu mübarek gün için aklıma daha iyi bir fikir gelmedi.

 

***

 

Kahire, 2004.

 

Mısır Tabip Odaları BirliÄŸi’nin mescidinde kendi başıma ikindi namazını kılıyordum.

 

Bir adam geldi, sol omuzunu saÄŸ omuzuma deÄŸdirmek suretiyle ‘Uydum imama ve bu durumda imam sen oluyorsun’ dedi.

 

Malum; ikindi namazı istediÄŸi kadar cemaatle kılınsın, imam bu namazda Fatiha’yı ve ardından zamm-ı sureyi yahut Kur’an’dan baÅŸka bir bölümü sessiz okur.

 

Ben de tabii ki sessiz okuyordum.

 

Öyle sessiz okuyordum ki, arkamdaki kardeÅŸimin okuduÄŸunu duyabiliyordum. (Åžafilerde imamın arkasında namaz kılan da Fatiha’yı okur. Öğle ve ikindide Fatiha’nın ardından zamm-ı sureyi yahut Kur’an’dan baÅŸka bir kısmı da okur.)

 

O, kıraatini usulca dışa vuruyordu.

 

Mısır Tabip Odaları BirliÄŸi’nde olduÄŸumuza ve Mısır Tabip Odaları BirliÄŸi o zamanlar Ä°hvan-ı Müslimin TeÅŸkilatı’nın kontrolünde olduÄŸuna göre büyük bir ihtimalle Ä°hvan’cı olan kardeÅŸim, Fatiha’yı öyle cân-ı gönülden ve öyle uzun uzun okudu ki, neye uÄŸradığımı ÅŸaşırdım.

 

Şaşırdım, çünkü henüz cezaevine girmemiştim.

 

Cezaevinde Kabe imamlarının hatim kasetleri setini dinledim.

 

Ä°mamlardan biri, Fatiha’yı okurken “iyyake n’budu ve iyyake nasta’în” ayetinde takılıp kaldı.

 

Yutkundu, sonra bir daha yutkundu, sonra da hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

 

“Ä°yyake na’budu ve iyyake nasta’în” deyip geçemedi bir türlü.

 

Bir daha denedi, bir daha, bir daha...

 

Tam 10 defa.

 

Her defasında yutkundu, hıçkırdı, ağladı.

 

Herhalde sorumluluk bilincinin tezahürüydü bu.

 

Ve sorumluluğu yerine getirememe endişesinin tezahürü.

 

“Ä°yyake na’budu ve iyyake nasta’în”; “ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz”.

 

Bu büyük bir sözdür.

 

Kâbe imamı bu büyük sözün altında ezilecek gibi oldu, fakat 11’’inci denemede toparlanıp Fatiha’ya devam edebildi.

 

Mısır Tabip Odaları BirliÄŸi’nin mescidinde imam diye bana uymuÅŸ namaz kılan o kardeÅŸim, Fatiha’nın hiçbir yerinde takılıp kalmadı, ama Fatiha’yı aÅŸk u ÅŸevkin gereÄŸi olarak öyle bir derinleÅŸerek ve uzatarak okudu ki, ben öylece kalakaldım.

 

Şöylece kalakaldım:

 

Ben Fatiha’yı okuyup bitirmiÅŸtim, o okumaya devam ediyordu, bitirmesini bekledim.

 

Sonra ben Kevser suresini okudum, o daha uzun bir bölüm okudu Kur’an’dan, tadını çıkara çıkara okudu, yine bekledim.

 

Kardeşimin hazır olduğunu duymadan rükûa varmadım.

 

Rükûda hızlı hızlı üç kere “Subhane rabbiye’l azîm” dedim.

 

O, yavaÅŸ yavaÅŸ beÅŸ veya yedi kere “Subhane rabbiye’l azîm” dedi.

 

Yine bekledim.

 

Secdede de bekledim.

 

Namaz bu minval üzere devam etti.

 

Sözde imam bendim, ama kardeşime tabi olmuştum.

 

Kardeşim bana namazı ikame etmeyi öğretiyordu.

 

Namazdan sonra musafaha eyledik.

 

Alnında tabii ki secde izi vardı.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.